Aynı Evde Ayrı Yaşayanlar

Aileyi incelediğimizde bir araya gelmiş ve
hayatlarını birlikte devam ettiren insanları görmekteyiz. Bu birliktelikte
ortak hedefler ve ortaklaşa yapılan bir takım işlerin olması gerekmekte ve
süreçte her şeyin paylaşılması, birey olarak değil de bir bütün olarak
sorunlarla baş edilmesi gerekiyor. Oysa yukarıda bahsettiğimiz ölü evlilik
sahibi bireyler bir bütünün parçaları olamıyor, sadece bu şekildeymiş gibi davranmaya
çalışıyorlar. Bu durum aynı evi paylaşan ve dışarıdan evli olduklarına inanılan
bireylerin, birbirlerinden ayrı hayatları yaşamalarına sebep oluyor. Yani
“Birlikte yaşayan ayrılar” topluluğu oluşuyor. Son yıllarda hızla artan aile danışmanlarından
da bu örnekleri sıkça duyuyoruz. Ayrıca zamanla bu tür ilişkilerin arttığına
dair şüpheler ve kanıtlarda ortaya konulmaya başlandı ne yazık ki.
Amerikalı aile danışmanı Andrew G. Marshall bu
tür ölü evlilikleri “Zombi Evlilikler” olarak tanımlıyor. Gelen danışanlarına
bu durumu aktardığında ise çevrelerindeki evliliklerin birçoğunun farklı
nedenlerden dolayı bu şekilde devam ettiğini belirtiyor.
Tam olarak ne oluyor da evlilikler bu hale
geliyor? Bireylerde evlilik öncesi duyulan arzular zamanla sönüyor ve resmi ve
zorunlu birliktelikler oluşuyor. Bu birlikteliklerde zamanla şüpheler, tuzak
sorular, sadakat testleri, çeteleler, suçlamalar, öfke, küçük düşme ve
düşürülme, dayatılan vicdan azapları, salt haklı çıkmak adına üstlenilen
anlayışlı eş rolleri, psikolojik işkenceler, e-posta ve cep telefonu
karıştırmalar gibi durumlar ortaya çıkıyor. Yani kısacası evliliklerdeki
iletişim ve birlikte kaliteli zaman geçirme ortadan kalkıyor. Büyük umut ve
hayallerle kurulan evlilikler bir anda zindandan farksız hale geliyor...
Birlikte yaşayan bu ayrı çiftlerimiz genellikle
de boşanmıyor ve ilişkilerini bu şekilde sürdürmeye devam ediyorlar. İsterseniz
şimdi bu şekilde devam eden evliliklerin nedenlerini biraz irdeleyelim.
Evlilik sürecinde oturtulan ekonomik durumlar
bu noktada bir etmen olabiliyor. Bireyler genellikle boşanmaları durumunda
yaşayacakları maddi zorlukları göze almayarak evliliklerine devam
edebiliyorlar. Örneğin çalışmayan bir bayan boşandıktan sonra yaşaması muhtemel
sıkıntıları düşünerek dişini sıkıyor ve ilişkisine devam edebiliyor. Ya da
çiftlerimiz evliliklerinin ilk yıllarında evlilik öncesi harcamaları gidermek
için sorunları bir kenara itebiliyorlar. Sonrasında da bu duruma alıştıkları
için ilişkilerini devam ettirebiliyorlar.
Ayrıca çiftler hayatla baş edebilmek içinde
boşanmayabiliyor ve sorunların üstüne bir örtü çekebiliyorlar. İnsanların
yaşamlarını devam ettirebilmek için güçlü olmaları ve diğerleri tarafından
desteklenmeleri gerekmektedir. Ölü evliliğe sahip insanların birçoğu da
toplumdaki güçlerini ve dengelerini koruyabilmek adına durumu kabullenip bu
şekilde ilişkilerini sürdürebilmektedir. Özellikle boşanmanın hoş
karşılanmayacağı ortamlarda yaşayan veya evliliğinden dolayı bir statüye sahip
olmuş insanlar bu davranışları sergilemeye daha yatkın olmaktadırlar.
Sosyal baskılarda ve çocuk sahibi olunması da
bu noktada etkili olan diğer bir husustur. Özellikler toplumda dul olan ve
boşanan kadınlara bakış açısı pek çok kişiyi rahatsız etmekte ve insanlar bu
şekilde isimlendirilmek istememektedir. Bunun için aile içindeki pek çok sorunu
göz ardı etmektedir. Örneğin kocasından şiddet gören bir kadın bu yüzden sessiz
kalmakta ve en yakınlarına dahi bu durumdan bahsetmeyebilir. Ayrıca çocuk
sahibi olmuşlarsa çocukların etkileneceğini düşünerek boşanmayan çiftlerimizde
ne yazık ki bulunmaktadır. Boşanma ile evlilik süreçleri arasındaki ilişkilerde
bu durumu bize göstermektedir. Boşanma oranları evlilik yılları arttıkça
azalmaktadır. Ama 20’yi yıllarda bir artış görmekteyiz. Bu yıllar tamda
çocukların evden farklı sebeplerden dolayı ayrıldığı ve çiftlerin tekrar baş
başa kalmaktadır. Bu süreçte eski defterler tekrardan açılıyor ve ne yazık ki
boşanmalar gerçekleşebiliyor. Resmiyette birlikte geçen 20-30 yıl ise ölü bir
evlilik olarak geçiyor.
Özellikle doğu topluluklarında inançlarda ölü
evliliklerin sürmesine ve boşanmanın önlenmesine neden olmaktadır. Özellikle
dini inançlarda boşanmanın hoş bir davranış olmaması ve insanların tüm
yaşananlara rağmen sabretmeleri önerilmekte ve bu da evliliklerde bir tarafın
ya da her iki tarafında istek ve arzularını, beklenti ve hayallerini
önemsemeden evliliği devam ettirerek aynı evde ayrı dünyalarda yaşamalarına
zemin hazırlayabilmektedir. Burada inançlarla ilgili bir sıkıntı veya sorun var
demiyoruz. Sadece insanlar inançlarını yanlış yorumlamakta ve ölü birer
evliliğe sahip olmaktadırlar. Burada inançlarla birlikte kültürel faktörlerinde
önemli bir etken olduğunu vurgulamak gerekiyor. İnsanlar üzerinde dini inançlar
kadar kültürel değerlerinde büyük etkisi olmaktadır. Bizim toplumumuzda da
tarihi süreçlerinin büyük bir kısmında evliliğin bitirilmesi kerih görülmüştür.
Bu durum diğer kültürlerde de çok farklı değildir.
Diğer bir neden ise çiftlerin farklı mizaç ve
kişiliklere sahip olmalarıdır. Özellikle evlilik öncesi bu durum fark
edilmeyebilir veya önemsenmeyebilir. Bu noktada evlilik sonrası ilişkilerde
küçük veya büyük problem oluşabilir. Bu problemleri fark edip zamanında
engellemek için çiftlerin birbirlerine karşı açık sözlü ve gerçekçi olması çok
önemlidir. Ayrıca birbirlerini tanımak için gayret göstermeleri ve birbirlerine
vakit ayırmaları en kilit noktalardır.
Evlenme şekilleri de ölü evlilikleri
oluşturabilecek diğer bir noktadır. Görücü usulü ile evliliklerde insanlar
aileleri ve kendilerini küçük düşürmemek için ilişkilerine devam
edebilmektedir. Severek ve isteyerek evlenen çiftler ise aile ve çevrelerine
karşı duyacakları mahcubiyet ve utançtan kaçınmakta ve eylemsel anlamda bitmiş
olan evliliklerini sürdürmeye çalışabilmektedirler.
Birde kariyer ve meslek seçimlerinden dolayı
ölü evliliklere dönüşen evlilikler bulunmakta. Askeriye, akademisyenlik,
polislik, kamuda çalışma veya gurbette yaşayan eşlerden dolayı evlilikler
zamanla etkisini kaybetmektedir. Burada özellikle uzun süre ve devamlı
birbirinden ayrı kalan eşlerde karı-koca ilişkileri ciddi anlamda
etkilenebiliyor veya tamamen ortadan kaybolabiliyor. Özellikle zamanla
kazanılan mahremiyet ve özel durumlar bu evliliklerde hiç oluşmayabilir veya
zamanla önemsiz hale gelebilir.
Ölü evlilikleri en büyük sebebi hiç kuşkusuz
iletişim yetersizliği veya aile içinde hiç iletişim olmamasıdır. Evlenmeden
önce birbirleriyle konuşmak ve vakit geçirmek için can atan çiftler zamanla
ilişkilerini boşluyor ve her şeyi bir rutine bindiriyor. Bu durumda zamanla
aradaki duyguların ve isteklerin azalmasına neden oluyor. Bunun önüne
geçebilmek adına çiftlerin ilişkilerini rutinden çıkarmaları ve aşktan meşke
yolculuk etmeleri gerekiyor. Özellikle evlilik öncesi dikkat ettikleri tüm
konularda ilişkilerinde de dikkatli olmalı ve küçük sürprizlerin büyük etkileri
olduklarını unutmamalıdırlar. Ayrıca kişiliklerden ve toplumsal özelliklerden
kaynaklanan iletişim kazaları konusunda da dikkatli olmalı ve bu konular için
hazırlık yapmaları gerekiyor. Özellikle birbirinden farklı kültürdeki çiftler
aileleri ile olan ilişkilerinden ister istemez olumsuz etkilenebilmekte ve bu
durum evliliklerini ölü hale getirebilmektedir.
Aynı
evde ayrı yaşayan veya yeni evlenecek çiftlerin birbirlerini tanıyarak bir
bütün olmaya çalışmaları gerekiyor. Bu noktada birlikte vakit geçirmeleri, en
az bir öğünü beraber yemeleri, ev işlerinde birbirlerine yardım etmeleri,
birbirlerine iltifat etmekten ve güzel sözler söylemekten uzak durmamaları
gerekmektedir. Ayrıca iletişimde açık ve net olmaları yanlış anlaşılmaların
önüne geçecektir. Bu süreçlerde başarısız olunması veya ilişkileri daha iyi
hale getirilmesi için mutlu evliliği olan büyüklerden veya aile danışmanlığı
yapan uzmanlardan yardım alınması yerinde olacaktır. Hayatımızdaki mutluluk,
başarı ve tatmin olma duygusu ailemizdeki bireylerle olan iletişimimiz ve
mutluluğumuza bağlıdır. Bu noktada profesyonel destek almak isteyen çiftlerimiz
www.diyalogakademi.com.tr
adresinden bize ulaşabilirler.
Aile Danışmanı
Recep TURAN
Yorumlar
Yorum Gönder